Ben iyiyim çok şükür. Tam onnnnnnnnnn
gün boyunca güzelim İstanbul'daydım.. Planım yaklaşık 6 gün kalmaktı ama hiç
ummadığım bir nedenle daha uzun kaldım. Kaldım da kötü mü oldu? Hayııııııııır!
Gezecektim, daha mı çok gezdim? Eveeeeeeeeeeet! İstanbul'u bin kat daha çok
sevdim mi? Eveeeeeeeeeeeet! Daha döner dönmez yine kendimi tekrar gidebilme
planları yaparken, bahaneler ararken buldum mu??? Ona da evet! :))
Biiiiiiir sürü yerini gezdim,
bazılarını yıllar önce gezdiğim, bazılarını ise ilk defa gördüğüm... Çok güzel
vakit geçirdim. Şimdi siz merak ediyorsunuzdur neler yaptım ettim diye...
Ediyorsunuz değil mi? Ediyorsunuzdur canıııım! Yani en azından ben böyle
olduğunu varsayarak paylaşmak istiyorum yaptıklarımı... :)
Meselaaaaaaa Sapphire'in tepesine ilk defa çıktım. Çıktım ve İstanbul'u taaaaa tepeden izledim. Rüzgarlıydı ama tadımı kaçırmaya yetmedi, çatıda çok güzel bir kahve keyfi bile yaptım hatta!
Kanyon'a da gittim ama hiiiiiiiiiiiiiç sevmedim :( Çatısı olmayan AVM'mi olur canım...!!!
Meselaaaaaaa Sapphire'in tepesine ilk defa çıktım. Çıktım ve İstanbul'u taaaaa tepeden izledim. Rüzgarlıydı ama tadımı kaçırmaya yetmedi, çatıda çok güzel bir kahve keyfi bile yaptım hatta!
Kanyon'a da gittim ama hiiiiiiiiiiiiiç sevmedim :( Çatısı olmayan AVM'mi olur canım...!!!
Ayrıca Sapphire'in bir de yaklaşık 10
dakika süren 4D (dört boyutlu) bir smilasyon gösterisi var, ona da gittim. Bu
arada belirteyim binanın seyir terasına çıkmak da similasyonu izlemek de
ücretli. Değer mi? Bence en azından İstanbul'u o kadar yüksekten görmek için
fazlasıyla değer...
24.Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu'na
katıldım. Katıldım dedimse de elbette ki izleyici olarak canııııım. Bugüne kadar böyle
birşeyden haberim bile yoktu ki sanırım bu da benim ayıbım... Öğrenmem de zaten
tesadüfi oldu. Bir yere gitmek için evden bir çıktık, cadde bomboş! Nassı
yani???? Gitmem gereken bir yer var karşıda ama gel gör ki ne taksi ne dolmuş,
araba bile yok! Sadece ortalarda dolaşan keyifli insanlar, caddenin ortasında
koşuşturan çocuklar ve güzel bir hava.
Sonradan anladık ki cadde bu yarışın güzergahlarındanmış. Hatta başlıca güzergahı falan olmalıydı ki en az beş tur atılar. Eeeeeee böyle olunca da bana alkış tutarak izlemek kaldı bisikletlileri...!
Şansıma hava çok güzeldi. Birkaç gün
güneş batınca serin oldu ama gündüzleri harikaydı... Eh hep Anadolu tarafında
değildim tabi. Hatta çoğunlukla hep Avrupa tarafındaydım desem daha doğru
olur... Karşıda olmanın en güzel yanı oraya deniz yoluyla gitmek benim için.
Sevdiğim bir sürü şeyi görebiliyorum uzaktan... Harika bir
manzarayla...
Resimde çok sevdiğim iki yer var;
Sultanahmet ve Ayasofya. Birinin içi birinin dışı yakar beni...
Ha bu arada geçen sefer gittiğimde hava çok kötü
olduğu için yapamadığım ama hep istediğim birşeyi de yaptım; vapurdayken
martılara simit attım! Komik ama sanki bir çocukluk hayali gerçekleştirmek gibi
birşeydi... Yanımda çocuklu bir çift vardı, onlar da aynı misyonu üstlenmişlerdi
benimle, çok keyifliydi :) İki simit almıştık ama sanırım bir kısmı yanımdaki
arkadaşım tarafından mideye indirildi!!!
Bu sefer vakit kalmayan ama bir daha
gittiğimde uzuuuuuun uzun seğretmekistediğim ve hatta mümkünse içine görmek
istediğim Kızkulesi...
Geçen sefer gece çekmiştim fotoğraflarını. Gece de güzel, gündüz de...
...Ve filmlerde bile gördüğüm zaman bile bayıldığım manzara, Galata Kulesi! Neresinden görünürse görünsün bayılıyorum bu
Galata Kulesine. Bu defa tepesine de çıktım... Yarım saate yakın sırada bekledim
ama çıktım! Yine olsa yine bekler, yine çıkarım :)
Karşıya geçince ilk gitmek istediğim yerlerden biri, tahmin edeceğinizi üzere, Tahtakale'ydi. Oradaki boncukçular çarşısıydı. Gittim mi? Gittim? Kendimi kaybettim mi? Evet, neredeyse evet! Ama şanslıyım ki tam boncukçuların ikinci katında kendime gelme gücünü gösterdim ve kendimi dışarı attım. Allahıııııııııııııııııımmmm! Tam bir hazine orası, olamaz! Mahmutpaşa'dan aşağıya yürüdüm. Hah! Güya Ankara Çıkrıkçılar Yokuşunu uzun buluyordum, tey teeeeeeeeeeeeeey, orası belki de on katı. Ara sokaklarını saymıyorum bile... :)
Elbette ki olmazsa olmaz Kapalıçarşı atlanmadı, gezildi. Gezildi dediysem de sadece ufak bir bölümü. Sanırım bir gün ayırmak gerekir o güzel çarşıyı layıkıyla gezebilmek için... Bir tane küpe aldı arkadaşım bana oradan, aynısını Galata Kulesinin yakınında yarı fiyatından bile daha düşük fiyata gördüğümüz... Halı-kilim, deri kıyafetler, altın pek ilgimi çekmediği için o kısımları hızlıca geçtik. O gün benim için Kapalıçarşının en güzel kısmı bir parça da olsa yorgunluğumu alıp götüren harika Türk kahvesi ve yanında yediğim elmalı pastaydı... :))
...Veeeee canım Galata Kule'm.
Defalarca yakınına geldiğim ama hiç içini göremediğim yer. Ayasofya kadar beni
heyecanlandıran yer. Uzuuun bir kuyruk vardı. Hatta yetişemeyiz mi acaba diye de
biraz tedirgin bile olduk başta. Ama beklediğime de değdi, yorgunluğuma da... Sırada
beklerken bir paket patlamış mısır, bir paket antep fıstığı ve iki şişe de su
tükettik, siz anlayın yani :)
Sanırım bekleyenlerden tek Türk olan
ben ve arkadaşımdı. İnsanların dünyanın uzak yerlerinden buraya İstanbul'u
Galata Kulesi'ni görmeye geldiklerini görünce kendime de kızdım ki bunca yıldır
neden ben bunu yapmadım diye.... Sonra da "zararın neresinden dönersen kardır"
"geç olsun güç olmasın" gibi sözlerle kendimi avuttum ve anın tadını çıkarmaya
devam ettim :)
Sonrasında İstiklal Caddesinde kısa
bir yürüyüş ve yemek için Çiçek Pasajı!
Güzel bir yemekti. Yerim de rahattı. Zaten onca yorgunluktan sonra tabureye bile otursam bana rahat gelecekti ya! Masamızı önce bir Alman sonra da İngiliz bir çiftle paylaştık. Almanca öğrenmeye çalışan biri olarak onların konuşmalarını dinleyip kendimce birşeyler çıkarmaya çalışmaktan pek ne yediğimi içtiğimi anlamadım ama sonrası daha iyiydi :))
Cümbüş çalanımız da vardı, şarkı istedim, şarkı söyledim... "Ne olursun güzelim sevsen beni..."
Güzel bir yemekti. Yerim de rahattı. Zaten onca yorgunluktan sonra tabureye bile otursam bana rahat gelecekti ya! Masamızı önce bir Alman sonra da İngiliz bir çiftle paylaştık. Almanca öğrenmeye çalışan biri olarak onların konuşmalarını dinleyip kendimce birşeyler çıkarmaya çalışmaktan pek ne yediğimi içtiğimi anlamadım ama sonrası daha iyiydi :))
Cümbüş çalanımız da vardı, şarkı istedim, şarkı söyledim... "Ne olursun güzelim sevsen beni..."
Bayılıyorum bu İstiklal Caddesine. 24
saat hiç uyumuyor :)
Başka bir gün, yine tarihi yarımada yine bir heyecan bir telaş bende... Ayasofya... Muhteşem... İşte içi beni yakan yer burası. Dışı yakan ise Sultanahmet. Ona da gittim :) Neyse, konuyu saptırmadan söylemeliyim kiiiiiiii Ayasofya (daha önce gitmemiştim) tahminimden çok daha büyük, çok daha etkileyici ve çok daha güzel... İçeriden çıkmak istemedim, hayran kaldım, çok beğendim, bayıldım... Bir daha ki sefere yeniden görmek isteyeceğim yerlerden biri...
Dilek dilenen bir yeri varmış.
Aaaaaaaaaaaaa eksik kalır mıyım hiç? Hemmen girdim sıraya, sıraladım dileklerimi
bir bir hızlıca. Bakalım artık, ben yapacağımı yaptım, gerisi Allah'a kalmış,
onun takdiri, beklemedeyim...
Özetle diyebilirim ki "çok sevdim Ayasofya'yı, yine gelecek ben!"
Sultanahmet!
Ne yazık ki zamanlama
hatasından ötürü fazla kalamadığım yer... Önce giriş kapısını bulmak vakit
kaybettirdi. Namaz vakti olduğu için diğer giriş kapalıydı ve biz de oradan
girmek istemiştik. Ana kapıya vardıktan ve içeri girdikten birkaç dakika sonra
fotoğraf çekilmemesi ve namaz kılanlar harici dışarı çıkılması istendiğinden
istemeyerek de olsa dışarı çıktım :( Ama hep dediğim gibi Sultanahmet'in
dışarıdan görüntüsüdür hep beni etkileyen, o 6 minareli görüntüsü...
Çok yorulmuştum çooooooooooook
:))
Yerebatan Sarnıcı da çok büyüktü.
Fazla bir aydınlatma olmaması gizemine gizem katıyordu desem yalan olmaz! Burada
da dilek dilenen bir yer vardı. Yine yapmam gerekeni yaptım, paramı suya attım
ve sıraladım isteklerimi bir bir :))
Başta içerideki oksijen biraz azmış gibi geldiyse de birkaç dakika sonra alıştım... Etkileyici bir yer olduğunu söylemeliyim :)
Başta içerideki oksijen biraz azmış gibi geldiyse de birkaç dakika sonra alıştım... Etkileyici bir yer olduğunu söylemeliyim :)
Veeeeeeeeeeeee İstanbul günlerimin en harika anlarından biri; Yenikapı Mevlevihanesi...
Yenikapı diye adına bakmayın siz, başka bir semtte aslında. Biz metrobüs'le gittik, sonrasında da 10 dakika yürüdük. Topkapı'yı falan geçtik. Ben tek başıma olsam hayatta bulamazdım, eminim. Sağolsun arkadaşım hiç üşenmeden geldi, aldı, götürdü ve benimle izledi.
Başta pek ilgisini çekmese de sema başlayınca onun da etkilendiğine eminim... Biz elimizi kolumuzu sallayarak gittik ama kapıda söylediler ki bundan böyle rezervasyon yapılması gerekliymiş. Kültür Bakanlığına bağlı bir yer değil, üniversitenin içerisinde. Ücretli değil ve resmi tatil günlerinde kapalı.
Sema ne kadar sürdü bilemiyorum, bir başlangıcını biliyorum bir de bitişini. Herşey harikaydı, çalanlar, dönenler, ortam... Çok çok çok güzeldi. Bu arada belirteyim ki buradaki sema, tarihi yarımadada adımbaşı sema gösterisi yapan yerlerden tamamen farklı. Dedim ya ücretli değil, turistlere yönelik değil, gösteri amaçlı değil. Eğer biraz ilginiz ya da merakınız varsa eğer kaçırmayın derim. Ama öncesinde telefon açmayı unutmayın.
Ha bu arada tarihi bir köfteci var yakınında, mezarlığın tam karşısında, Tarihi Merkez Efendi Köftecisi. Ben çok beğendim, orada da bir köfte-piyaz yemeden gitmeyin...
Gezdiğim zamanlar dışında vaktimin
kalanı genelde Anadolu tarafında ve Kadıköy dolaylarında geçti. Şansıma
arkadaşlarımın çoğu, ziyaret etmeyiistediğim kişiler de hep civar semtlerdeydi.
Eeeeeeee bir Fenerbahçeli olarak Kadıköyde olup da Fenerbahçe temalı bir resim
çektirmemek olmazdı hani :) Bakalım Pazar günü ne olacak. Merakla beklemedeyim.
Şampiyonluk halinde görürsünüz benim sarı lacivert hallerimi :)
Son gece ve geceniz sürprizi Erol
Evgin oldu. Geçen sefer İstanbul'dayken yer bulamamıştık ne yazık ki. Bu
defasında, ki son gecesiymiş programın, şansıma bulabildik yer. Bu da bir
arkadaşımın güzel bir sürprizi oldu bana. Çok mutlu olduğum bir sürpriz. Tabi
gündüzünde o akşama uygun hiçbir kıyafetimin olmaması nedeniyle
alışveriş yapılması zorunluluğu sırasında kısa cinnetler yaşamış olsam da gecenin güzelliği
hepsini silip götürdü, geriye güzel melodiler kaldı...
Her güzel şeyin sonu olurmuş ya... İşte benim İstanbul'um da bu misal göz açıp kapayana kadar bitti, eve dönüş vakti geldi... Dayanamadım, kopamadım, uçaktan da birkaç fotoğraf çektim. Şimdi tüm bu resimlere bakıp tekrar gideceğim zamanı iple çekmeye başladım bile...
TEMA VAKFI'ndan
girişim...
Meyve
çekirdekleri
Yeryüzünün aldığı
yağmur oranı 10 yıllık aralıklarda artar. Bu sene dünyanın periyodik olarak en
çok yağmur alan yıllarından biri olacak, bu nedenle yediğiniz kayısı, şeftali,
kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik vb. meyvelerin çekirdeklerini lütfen çöpe
atmayın, hele çöp poşetlerine ASLA hapsetmeyin. Mümkünse herhangi bir yerde
toprağın 10 cm altına gömün. Üzerine de bir bardak su dökün. Gömme imkanınız
yoksa bi poşette bu çekirdekleri biriktirip yanınıza alın (ya da arabanıza
koyun) arsa, tarla, toprak yol kenarı, yamaç gibi toprağı gördüğünüz alanlara bu
çekirdeklerinizi savurun, korkmayın bu çevre kirliliği değildir aksine çevre
için yeni hayattır. Doğa hemen o yeni çekirdekleri kucaklar ve
besler…
Yapacağınız en kötü
hareket çekirdekleri poşetlere hapsetmektir ! Bunu yapmayın ve
yaptırmayın.
Yapılan çalışmalarda
doğaya başıboş atılan ya da dikilen bu çekirdeklerin en az yarısının yeşerip
ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış.
En büyük israflardan
birisi meyve çekirdeklerinin çöpe atılması, ülkemiz adına küçümsenemeyecek büyük
bir servet...
Daha yeşil bir ülke
için, daha temiz hava için, toprak kaymasını önlemek ve yeni nesillerimize yeşil
bir dünya bırakmak için hep birlikte elimizden geldiğince meyve çekirdeği
gömelim, savuralım, fırlatalım…
Bu uygulama TEMA
tarafından başlatıldı ve bilinçli toplum olarak bizlerin desteklerini bekliyor,
Doğaya yardım etmek, gelecekte etrafımızı saracak beton ve gökdelenlerden
alamayacağımız oksijeni karşılamak için bile bu çekirdeklerden çıkacak ağaçlara
ihtiyacımız olacaktır.
Poşete koymadığınız
her çekirdek için şimdiden teşekkürler...
BENDEN BU KADAR ARKİDEŞLER...
HERKES İYİ OLSUN, İSTEDİĞİ YERLERİ GEZSİN
GÖRSÜN...
MUTLU OLSUN...!
HOŞÇAKALIN...
SAĞLICAKLA KALIN...!
:)))
Ne güzel gezmişsin Demet walla helal olsun sana. Sayende biz de gezmiş kadar olduk. Teşekkürler
YanıtlaSilYaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa....
SilBen niye atlamışım bu yorumu????
Atlayıp resmen elli yıl sonra cevap verir olmuşum????
Ayıp bana! Yuh bana!
Evet ama... çok güzel gezmiştim :))))